İrfani Anamur'da yaşamış bir halk ozanıdır... 18.Asrın 2 yarısında yaşadığı bilinmektedir. İrfani için 1844(?)-1894(?) yılları arasında yaşadığı söylenmektedir. Fakat doğum ve ölüm rakamları kesin değildir. Ancak bir 18. asır halk ozanı olduğu halk tespitleri ve cönklere göre açıktır. Silifke'li aşık Natuvani ile aynı dönemde yaşadığı halk arasında bilinmektedir. Ayrıca İrfani'nin Anamur'un Gölgeli köyünden olduğu da varsayımlar arasında yer almaktadır. Zamanın beyliğinin hizmetinde yaşadığı şiirlerini sazı eşliğinde söylediği için aşık edebiyatının saz aşıkları arasında yer alır. Kendisi Taşeli yörüklerindendir. 18 Asrın göçebe ya da yarı göçebe ortamının ozanlarından olan İrfani için bir güzelleme ozanı da diyebilmekteyiz. Bu tür şiirler sevginin ve bir güzelin övgüsünü işler Kısacası ana konusu sevgidir....
Ozanın aşk hikayesi de dillerde şöyle anlatılmaktadır:
Anamur'un Gölgeli köyünde güzel bir kız varmış..Kız ise bir ağa kızıymış. İrfani ise Bir halk aşığı.... Bu kıza tutulmuş.Ona yakın yerlerde gezmeye başlamış.Netice de ateş bacayı sarmış. Fakat yörük ağası olayı öğrenince kızı dışarı bırakmaz, aşığı köy yakınlarına sokmaz olmuş. Bir gün ayrılık acısının verdiği ateşle köye gelen İrfani bir tepeden sevdiği kıza şöyle seslenmiş;
Varın söyleyin İrfani ye de
Yarini övmesin...yar yaar
Tarasın zülfünü de yere değmesin vurgunum
Guzum a guzum.....
Uzak yoldan geldim de
Gayet yorgunum yar yaaar
Yorgun değilim de kaşlarına
Guzum a guzum.....
Düz bas kunduranı da
Yer incinmesin
Yar yandım ooooof....
GASAVET
|
|

|
Gasavet; gam, keder, sıkıntı anlamını taşımaktadır. Yazı yaylada, Kışı sahilde geçiren yörük insanının göçleri gibi düğünleri de bir başkadır.... Düğün hazırlıkları günler öncesinden başlar. Kızlar dibeklerde keşkek için darı döverlerken, erkekler odun taşırlar düğün evine... Aynı yerlerde yavuklular içinde türküler söylenir, oyunlar oynanır...
Haftanın Perşembe günü gelin indirme günüdür... Çünkü Cuma akşamı dine olan saygıyı ve evliliğin mutlu süreceğine inanılır. Pazartesi çalgılı nişan gider. Çarşamba gelini çeyizi yüklenir, böğür çanlı develere ala kilimler süslenir. Çalgı eşliğinde gelin evine yollanır. Akşamları ise düğün evinin cümbüş ve eğlence zamanıdır. Hazırlanan çeşitli yemekler ve ana yemek olan keşkek gelen konuklara ikram edilir. Kızlar bir tarafta oyunlarını oynarlar. Bu oyunlar genç delikanlıların yüreklerine bir kor gibi iner... Bu korlar yeni bir gönül oyunun başlangıcıdır. Böyle bir düğünde belikleri belini döğen kara gözlü, elma yanaklı, kiraz dudaklı bir kıza genç delikanlı gönlünü kaptırır. Ancak kızdan bir türlü karşılık göremez içine sıkıntı (Gasavet) düşer... İçindeki acıları türkülere döker, Oyun olur ayaklarda...
Yatamadım Gasavetten
Aman aman ooof...
Meraktan vay...
Aşk ataşı, çıkmaz oldu
Aman aman oooof..
Yürekten vay...
Bittimi ola bizim elin
Aman aman ooof...
Söğüdü vay...
|
DANIŞMAN
|
|

|
Anamur yöresi halk oyunlarının çıkış noktasından biri olarak daha önce de değindiğimiz Danışman adı verilen yerin ismi ile anılır. Burası Anamur'un 6.km batısında ovadan biraz yüksekçe denize bakan bir düzlüktür. Selçuklulardan yakın zamanımıza kadar burası eğlence yeri olarak kullanılmakta imiş.. Yayla göçünü başlayacağı Nisan ayı ortalarında bu yer çevredeki yörük obaları ile dolar taşar, davulların, kavalın, kabak kemanenin sesi Toroslarda yankılanırmış...
Önce çevredeki beyler gelir yerleşirlermiş Danışmandaki kıldan çadırlarına..daha sonra Toroslar'daki beyler birer birer inerlermiş..Kılcar giysili çobanlar yağ, peynir getirirlermiş develerle sürmeli koçlar kesilir, avlana keklikler kızartılırmış canlıları öterken yamaçlarda...Saz ustaları yörenin, Karacaoğlan'ın türkülerini çalar söylerlermiş..Kıbrıs'tan getirilen Rum dilberleri dökülüp saçılır, bel kırarlarmış...Al yanaklı, kiraz dudaklı güzeller kara gözlü yörük gençlerinin yüreklerine ateş düşürürlermiş.. Bir hafta süren yemekli eğlenceler, bir yaz boyunca yaylalarda dilden dile dolaşırmış..İşte bu türkü de Danışman eğlencelerinde ortaya çıkmıştır....
İndim gittim Danışman'ın düzüne
Lanet olsun çirkinlerin yüzüne haydi
Haydi, Haydi atamaz oldum haydi
Danışman'ın cümbüşünden yatamaz oldum
Ayşe gelin yeni gelmiş yayladan
Hoş geldine varamadım haydadan haydi
Haydi, haydi atamaz oldum haydi
Danışman'nın cümbüşünden yatamaz oldum
Evlerine varamadım köpekten
Al uçkuru çözemedim göbekten haydi
Haydi haydi atamaz oldum
Anamur'un sıcağından yatamaz oldum
Gün görünmez menengicin dalından
Kimse bilmez ben garibin halinden haydi
Haydi haydi atlı da geliyor
Şu kızın nağmeleri de tatlı da geliyor
|
GÖK ÇUKUR
|
|

|
Anamur'da insanın az, toprağın çok olduğu dönemlerde bir başkaymış yaşamanın anlamı... Dertlerin az neşenin bol olduğu günlerde aileler bir araya gelirler, eğlenceler düzenlerler, yiyip içerler olan dertlerini de paylaşırlarmış.Bu eğlenceler geçlerin birbirlerini görüp beğenmeleri için de vesile olurmuş.
Sarı kız adı ile anılan sarı saçlı, elma yanaklı bir güzel varmış.Sazın, sözün kaynağıymış sarı kız. Eğlencelerde de ceylan gibi seken sarı kızın beğenisini kazanmak isteyen yiğitlerin akıllarını alırmış. İşte bu sarı kız için türküler yazılmış, oyunlar oynanmış...
Sarı kızın sarı saçı sallansın
Öptük sıra şeker dudak ballansın
Geliver, geliver
Aslan yarim gel gel...
Bağ ayrı bostan ayrı
Ayrıldım dosttan gayrı
Geliver, geliver
Aslan yarim gel gel
Şu avludan şu avluya yol gider
Hanımlara deste deste gül gider
Geliver. geliver aslan yarim gel gel
Geliver, geliver gostak yarim gel gel
|
GÜZELLER GÜZELİ
|
|

|
Eskiden yapılan eğlencelerde yaşlı-genç, kadın-erkek herkes katılırmış. Acısını sevincini, sevgisini, öfkesini ayaklarına, vücudunun ahengine döken yiğitlerin, kızların en iyi oynayanına Güzeller Güzeli denir, onlara türküler yakılırmış. Bu türkünün de yine düğünlerde çıktığı söylenmektedir.
Güzeller güzeller aman aman
Nerde gezerler, aslanım ben yandım
Eşim eşim gel gel
Uğrun uğrun gel
Can yoldaşım vay...
Nerde düğün bayram aman
Orda gezerler, aslanım ben yandım
Eşim eşim gel
Uğrun uğrun gel gel
Can yoldaşım gel
|
SANDIM SUNDUM
|
|

|
Bu türkü ise evlilik öncesi hiçbir şeyden haberi olmayan iki gencin hikayesini anlatır. İlk 3 dörtlüğü kız okumakta, son iki dörtlüğü ise erkek okumaktadır...
Şu yamaçtan bir atlı çıktı
Ah ne bileyim ben
Emmimin oğlu Rüstem
Sandım sundum ben
Bindirdiler ata
Ah ne bileyim ben
Kendi atımızı
Sandım sundum ben
Diktiler de direği
Ah ne bileyim ben
Çadır da kuracak
Sandım sundum ben
Altı ay sonra karnı şişti
Ah ne bileyim ben
Kabak ta yemiş
Sandım sundum ben
Dokuz ay sonra bir şey çıktı
Ah ne bileyim ben
Tavşan da (*)göceni
Sandım sundum ben
|
LEBLEBİCİ
|
|

|
Anamur yöresi Halk oyunlarının babası olarak tabir edilen, oyunların derlendiği ana kaynak kişi olan ve ARAP ŞAKİR adıyla anılan Şakir ŞEN tarafından oynanan bir oyundur. Oyun tek kişiliktir. Düğün ve eğlencelerde izleyicileri güldürmek için oynanırdı. Oyuncu oyundaki sözlere göre elindeki kap veya kafasındaki şapkayı, kepi eline alarak ve çeşitli yüz mimiklerini de içine katarak oyunu oynar.
Leblebi koydum tasa
Doldurdum basa basa
Ah bici bici leblebici
Seni beni aldatan meyhaneci
Leblebinin irisi
Yaktı da beni birisi
Bici bici bici bici leblebici
Seni beni aldatan meyhaneci
Leblebiyi kavuram
Ah dumanını savuram
Bici bici bici bici leblebici
Seni beni aldatan meyhaneci
Haydi gidelim bize
Nelerde yedirem size
Ah bici bici bici leblebici
Seni beni aldatan meyhaneci
|
GÖK KARGA ZEYBEĞİ
|
|

|
17.ve 18. yüzyıllarda Anamur beyliği ile, Kuzeyde şu an Karaman iline bağlı Ermenek beyliği arasında sınır çatışması varmış. Nedeni ise Taşeli platosundaki yaylalardaki otlakların verimli olmasıdır...Koyun ve keçi otlatırken çobanlar birbirine düşerler, beyler birbirleri ile çatışmaya girerlermiş.. İki beyliğin ileri gelenleri bu işin böyle olmayacağına karar verirler ve bir araya gelerek bir anlaşma yaparlar...Ayın gün batımında görüldüğü gece ilk horoz öter ötmez yanlarında bulundurdukları tanık olarak birer temsilci ile beraber hem Anamur'dan, hem de Ermenek'ten yola çıkacak Yörük göçleri yaylada buluşacaklar ve ilk buluştukları nokta artık iki beylik arasında sınır olarak kabul edilecektir.
Anlaşma yapılan gün gelir...Anamur'dan kalkacak olan yörük obası, o akşam yatsından hemen sonra meydanlarda ateş yakarlar, eğlenceler düzenlerler..Şamataya ve ateşin aydınlığına kanan iki acemi horozu erkenden öttürürler...Tanıklar bu işi çözümleyemezler..Develere, mayalara yükler yüklenir... üzerlerine ala kilimler atılır,böğür çanları takılır.. çobanlar sürülerini yola sürerler ve sarp Toros dağlarındaki yaylalara doğru yola koyulurlar... Azıkları(yemek) bellerinde, kavalları ellerinde, türküleri dillerinde Pınarlar geçilip gölgeler uzamaya, develer terlemeye başlayınca Kuruağaç mevkiinde yükler indirilir, oğlaklar süt emdirilir, uşaklar çiğdem çeker...
Obanın güzel kızlarından biri bu konaklama sırasında kar suyundan sulanan yavru bir Gök Kargayı çok sever, adeta bu kuşa aşık olur...İllaki ban kuşu tutun der...Kızın gözüne girmek isteyen genç delikanlılar da kovalaya kovalaya kuşu tutarlar ve kafese koyarak kıza verirler.
Hayvanlar soluklanıp, çocuklar biraz dinlendiğinde yükler tekrar yüklenir devlere, mayalara, düşülür yollara...Ermenek'e yakın Kazancı'ya gelindiğinde Beyin karısı"çok yoruldum biraz konaklayalım" der ve eşini kıramayan bey, göçü burada durdurur ve yükleri indirtir.Az sonra Ermenek'ten yola çıkan göç gelir,selam alınır selam verilir dostça kucaklaşılır... Eğlenceler yapılır, yenilir içilir...Güzel kızın kafesindeki Gök Karga için türküler söylenir, oyunlar oynanır..Ve böylece iki beylik arasındaki sınır belirlenir..bundan böyle de her iki beylik diğerinin otlaklarına girmez..
Oyunu bölgede sadece erkekler oynamaktadır. 9 zamanlıdır. .Oyun incelendiğinde, zıplamalar ve sekmeler mevcuttur.Bu hareketler ise oyuna adını veren kuşun kaçışını, aynı zamanda da kuşu yakalamaya çalışan gençlerin hoplama ve zıplamalarını sembolize eder...Çok daha önemli bir özellik ise, oyundaki 6 sayıdan oluşan temel figürde erkeklerin 5. sayıdaki ellerini birbirine vurarak yaptıkları hareket ise yine kuşu yakalamaya çalışırken ellerini çırptıklarını, ellerini vurarak kuşu kovaladıklarını anlatır..Figürler incelendiğinde oyundaki anlatılmak istenen olay apaçık gözükmektedir..
|
Aman gök gargayı
Çocuk gök gargayı
Kuruağaçta tuttular vay vay
Tuttular hey, hey
Aman çıkabilsem
Çocuk çıkabilsem
Şu yokuşun başına vay vay
Başına hey hey..
Amanın gitme deyi
Çocuk gitme deyi
Yar boynuma sarıldı vay
Sarıldı hey..
|
Aman tuttular da
Çocuk tuttular da
Dar kafese kattılar vay vay
Kattılar hey hey..
Aman yeni girdim
Çocuk yeni girdim
Onüç ondört yaşına vay vay
Yaşına hey hey..
Aman inebilsem
Çocuk inebilsem
Şu yokuşun dibine vay vay
Dibine hey hey
|
Aman çıkabilsem
Çocuk çıkabilsem
Şu yokuşun başına vay vay
Başına hey hey..
Aman gide gide
Haydi gide gide
Yol başıma dikildi vay
Dikildi hey..
Aman yeni indim
Çocuk yeni indim
Eniş değil, düzüne vay vay
Düzüne hey hey...
|
İNCE ÇAYIR
|
|

|
Anamur'un merkezinde veya çevre dağlık köylerinde yaşayan halk, yazı Toros dağlarındaki yaylalarda, Kışı ise sahil adını verdiği merkezdeki veya köyündeki evinde geçirmektedir. Doğal olarak ta hem yayla da geçici olarak ikamet ettiği evcik tabir edilen evi hem de köyündeki evi olmak üzere iki tane evi vardır. Köyündeki tarlasında ise yaz aylarında yetişen meyve ve sebzelerine de bakmak zorundadır. Doğal olarak ta bir kişinin bu ürünlere ve eve bakmak üzere sahilde kalması gerekmektedir.
İşte bu türkü, baharda yavuklusu yaylaya giden bir delikanlının öyküsünü dile getirmektedir. Kendisi yaz sıcağında Anamur'dadır, yavuklusu ise Çakıroluk yaylasındadır. delikanlının ailesi ise kızı almak istememektedir. Tüm köylü de aynı görüştedir. Genç yalnız kalmıştır. İçindeki ayrılığı ince çayır türküsünde dile getirir...
İnce çayır biçilirmi
Sular soğuk içilirmi amman
Ağam ben yandım paşam ben yandım
Üç köyün içinde yalınız kaldım
Ezme ile ezme ile
Yar bulunmaz gezme ile amman
Ağam ben yandım paşam ben yandım
Üç köyün içinde yalınız kaldım
|
MENGİ (SEMAH)
|
|

|
|